Page 105 - Mustafa Baş KUR’AN-I KERİM’İN MADDİ VARLIĞI
P. 105
104 KUR’AN-I KERİM’İN MADDİ VARLIĞI
�
ِ
ِ ٓ
bağlamda اونْاكِ امِوَ مْهُتِرَّاجْتِ تُحَِبِرَّ امْ َ فَ ۖىدَهُْلَاِبِ َةٌَلَ َ لاَضَلَا اوَرتَ ْ شْا نيُذَِلَا كَئَٰلَوَُا
۬
َ
َ
ُ َ
ُ
َ
َ َ ْ ُ َ َ
َ
ٰ ُ
ْ َ َ َ
ُ َ
�
نيُدَتَهُمِ/ Doğruya karşılık sapkınlığı satın alanlar işte onlardır. Bu
َ َ ْ ُ
116
sebeple ticaretleri kâr etmemiş ve doğru yolu da bulamamışlardır
ِ
ِ
ِ
ِ
ِ
ayeti ile ىدَهَ ىَٰلِعَِلَ مْكِايُا وََا آنْاوَ ۙ � للّها ِ لُِّقَ ضَرََّ ْ لاَّاوَ تُاومْسَلَا نمِ مْكُُقَزًريُ نمِ ْ لُِّقَ
�
ُ
َ
ُ ُ
ً ُ
َ ُ
ْ َ ْ َ
َ
َ
ْ َ ْ
ْ
َ
َ ٰ َ
ْ
�
ٍ نيِّ�بَمِ ٍ لٍ َ لاَضْ يفَ وََا / e ki: “Göklerden ve yerden size rızık veren kim-D
َ
ْ
ُ
dir?” De ki: “Allah’tır. O halde biz veya siz, iki taraftan biri ya doğ-
117
ru yoldadır yahut açık bir sapkınlık içindedir ayeti misal olarak
gösterilmiştir. Nitekim bu ayetlerde ‘dalâlet’ kavramı ‘hidâyet’
118
kavramının zıddı olarak kullanılmıştır. Dolayısıyla hidayet
kavramının tam olarak anlaşılabilmesi için dalâlet kavramına
da değinmek gerekmektedir.
Dalâlet ‘kaybolmak, helak olmak, matluba ulaştıran şeyi
kaybetmek, matluba ulaştırmayan yolda yürümek’ manalarına
gelen َ لِّضْ fiilinin mastarıdır. Kelimenin if‘âl babına nakledil-
َ
miş hali olan َ لِّضْأَ ise ‘yoldan çıkarmak, şaşırtmak’ manalarına
َ
gelmektedir. 119
Râğıb el-İsfehânî kavramı sırat-ı müstakimden ayrılmak
ve hidayetin zıddı manasında kullanmıştır. Konuyla ilgili ola-
�
ِ
ِ
� ِ ِ
rak ۚهِسَ ْ فَنَلَ يْدَتَهُيُ امْنْا َ فَ ىدَتَهَا ِ نمْ َ فَ ۚمْكُِبِرَّ نمِ ُ قَحَْلَا مْكِءاجَ دََقَ سِانَلَا اهُيَُا ايُ ْ لُِّقَ
ٓ
ُ َ َ ْ
ُ
َ ُ ٓ
َ
ُ
ٰ َ ْ
ُ َ
َ
ْ � َ ْ
َ
َ
َ
َ ْ َ َ
�
ِ
ِ
ٍ �لِّيِّكِوِبِ مْكُيَِّلِعِ ۬انَْا امِوَ ۚاهُيَِّلِعِ ُ لِّضَيُ امْنْا َ فَ َ لِّضْ نمِوَ/ De ki: “Ey insanlar! İşte
َ
َ ٓ
ُ
َ
َ ْ ْ َ َ َ َ ْ َ َ َ ْ َ َ
size rabbinizden gerçek gelmiştir. Artık kim doğru yolu tutarsa
kendi lehine bu yolu seçmiş, kim de saparsa kendi aleyhine sapmış
120
olur. Ben sizin adınıza hareket edecek değilim ayetini misal ola-
rak zikretmiştir. Az veya çok, kasıtlı veya kasıtsız hak yoldan
116 Bakara, 2/16.
117 Sebe, 34/24.
118 Zemahşerî, Ebu’l-Kâsım Mahmud b. Amr Cârullah, el-Keşşâf, thk. Eş-Şirbînî
Şerîde, (Kahire: Dâru’l-Hadîs, 2012), I, 49.
119 el-Cevherî, Sıhâh, V, 1749; İbn Manzûr, Muhammed b. Mükerrem b. Ali,
Lisânu’l-Arab, (Beyrut: Dâru’s-Sâdır, 1414/1994), XI, 391.
120 Yunus, 10/108.