Page 114 - Microsoft Word - orjinal
P. 114

114                     øSLÂM HUKUK FELSEFESø

              Ancak, bu konudaki ihtilâfın sebebi,  Hanefilerin istihsanı, daha
           önce geçen açık kıyastan ayırmak için, gizli kıyas anlamında kullan-
           malarıdır.  Onlar bunu “müçtehidin aklında bir kıvılcım gibi çakan,
           fakat onu ifade etmekte güçlük çekti÷i ve açıkça ortaya koyamadı÷ı
           bir delildir” ve “kıyası terk edip, insanlar için en uygun olanı almak-
                                      121
           tır” úeklinde tanımlamıúlardır.  Buna göre istihsan, örf, maslahat ve
           zarûret sebebiyle veya meúakkati gidermek için delîli terk etmektir.
           Meselâ, insanların ihtiyacı oldu÷u için,  bey i bi’l-vefâ (bedeli  iade
           edildi÷inde geri alınmak üzere bir malın satılmasını konu edinen satıú
                                 122
           akdi) câiz görülmüútür.  Aynı úekilde, ileride açıklanaca÷ı üzere,
           zarûret ve meúakkat sebebiyle pek çok hükümde geniúlik meydana
           gelmiútir.
              Bu anlamdaki istihsanı bazı Mâlikiler delil olarak almıúlar ve
                                                                  123
           “maslahat ve adâlete yönelmektir” úeklinde tanımlamıúlardır.  Aynı
                                                        124
           úey Ahmed øbn Hanbel’den de rivâyet edilmiútir.  Fakat ømam eú-
           ùâfiî bunu reddetmiú ve “istihsan yapan kimse, yeni bir din koymuú
           olur” demiútir. 125
              ømam eú-ùâfiî bunu úöyle açıklamıútır: “Hâkim ve müftü, hakkın-
           da bir açıklama ve kıyas olmayan bir meselede ‘istihsanda bulunuyo-
           rum’ dedi÷i zaman, baúkasının da, istihsanda bulunarak bunun aksini
           ileri sürme hakkının oldu÷unu kabul etmek zorundadır. Bir beldedeki
           her bir hâkim ve müftü istihsanen tercih etti÷i hükmü söylerse, aynı
           mesele hakkında pek çok farklı hüküm ve fetvâ ortaya çıkar. ùayet bu,
           onlara göre câiz ise, kendilerini ihmal edip, keyfi hüküm vermiú olur-
           lar. E÷er bu alan dar ise, girmeleri câiz de÷ildir. Kıyasın terk edilmesi
           görüúünde olan kimse, insanların kendisine uyması gerekti÷ini söyler-
           se, ona: ‘Sana uyulması gerekti÷ini kim emretti ki, insanların sana
           itaat etmesi gerekli olsun? Bir baúkası aynı hakkı senden isterse, ona
           itaat eder  misin? Yoksa ben sadece kendisine uymama  emredilene
           itaat ederim mi dersin? Tıpkı bunun gibi senin de kimseden itaati is-


          121  es-Serahsî, el-Mebsût, c. I, s. 145.
          122  Þeyh Bedreddin Mahmud, Câmiu’l-Fusûleyn, Mısır 1300/1882, c.I, s. 236.
          123  eú-ùatıbî, ø‘tisâm, c. II, s. 116-129; øbn Rüúd, Bidâyetü’l-Müctehid, c. II, s. 152.
          124  el-Âmidî, el-øhkâm, c. III, s. 136.
          125  el-Gazâlî, el-Mustasfâ, c. I, s. 137.
   109   110   111   112   113   114   115   116   117   118   119