Page 63 - Mustafa Baş KUR’AN-I KERİM’İN MADDİ VARLIĞI
P. 63

62              KUR’AN-I KERİM’İN MADDİ VARLIĞI

         dökerim demesi, yani cüz’i iradeyi kullanması gerek. Zamanı
         geldiğinde Her şeyin Allah’ın takdiri çerçevesinde gerçekleş-
         tiğini anlar. Şöyle bir cümle kullanırım: “Tasavvufsuz din an-
         laşılmaz. Şimdiki tasavvufla hiç anlaşılmaz.” Gerçek tasavvuf
         Yunus’ça bir şey. Kur’an cennet figürlerini anlatıyor. Huri, gıl-
         man, su, yeşillik, atlas’tan ipekten elbiseler, koltuklar, bilezik-
                                                             ِ
         ler, halhalllar falan. Sonra Tevbe Suresinde diyor ki; نمِ  ٌ نِاوضِْرَّوَ
                                                                  ْ
                                                            َ �
                                                                    َ
                                                                َ
             ِ
         ربَكَِأَ للّها  Şimdi “en büyük cennet nimeti Allah’ın hoşnutluğu-

             �
           ْ
         ُ َ
         dur.” Ama en son diyor. Niye? Toplum; bedensel, cinsel, ten-
         sel somut hazlardan arınıp soyut algıya yöneldikten sonra son
         noktada bu cümleyi kullanıyor. Ve sonuçta hani Yunus’a, “Bana
         Seni gerek Seni” noktasına geliyorsunuz. Bence o kısmı da ih-
         mal etmemeliyiz. Hep mantıksal şeyler ürettikçe insanlarda bir
         tatminsizlik oluşuyor. Onun yanında bir böyle bir rahatlık, bir
         tevekkül duygusu vermek bakımından tasavvuf mirasımızın,
         özellikle Anadolu Yesevi gönül Müslümanlığının önemsenme-
         si tarafındayım. Sorunuzun cevabı oldu mu bilmiyorum?

             Prof. Dr. Cemal TOSUN: Mustafa Hoca’m çok teşekkür
         ediyorum Allah razı olsun. Faydalandık. Zihnime gelen bazı
         problemi çok güzel ortaya koyduk. Bir kültüre gelen nazmı di-
         ğer bir kültüre nasıl aktarırız dedik. Sonra Kur’an’ın bir din koy-
         madığını ya da O dini usulcüler çok iyi yapmış, daha çok müc-
         tehitler ortaya koymuştur dedik. Sonra yerleşik anlamların kul-
         lanılması gerektiğinden bu müçtehitler ve usulcülerin üretme-
         dikleri bir şeyi artık buldum diye ortaya koymamak gerektiğini.
         O zaman yani nazmı bu din müesses veya işte din haline getiren
         müçtehitler de o kültürün mensupları genelde.  Hakikaten bura-
         da bir zorluk yok mu? Yani amacımız bu kültürün insanına bunu
         aktarmaksa. Yeni bir anlam üretmek de gerekmiyorsa kaçınmak
         gerekiyorsa hele hele en son geldiğimiz nokta…
   58   59   60   61   62   63   64   65   66   67   68