Page 258 - Mustafa Baş KUR’AN-I KERİM’İN MADDİ VARLIĞI
P. 258

VAHİY İNZAL VE TENZİL KAVRAMLARI          257

          almış ve Hz. Peygambere Arapça olarak aktarılmış olmaktadır.
          Bazı âlimler bunu bir ihtimal olarak ileri sürmüşlerdir.

              İkinci bir ihtimal ise Cebrail, Kur’an’ı almış, Hz.
          Peygamber’in kalbine onu ilkâ etmiştir. Hz. Peygamber de
          gönlüne, içine/kalbine gelen bu vahyi yani Kur’an’ı Arapça’ya
          aktarmıştır. Az önce Mesut Hoca’m da ifade ettiler O küllî ola-
          rak gelen vahyi, olay ve hadiselere göre terennüm ederek bir
          bakıma açığa çıkartmış olmaktadır. Bu yorumun iki ayağı var.
          Acaba Hz. Peygamber, kalbine gelen Cebrail’in aktardığı bu
          bilgilere kendinden bir şeyler kattı mı? Eğer katmadı ise ve
          geleni olduğu gibi aktardıysa belki sorun olmayacaktır bizim
          açımızdan. Yok, eğer Hz. Peygamber küllî bilgilere kendisi bir-
          takım detaylarda eklemeler yaptı ise bunun ilahiliği tartışmalı
          hale gelecek demektir.  Bizim alandan Mustafa Öztürk Hoca,
          bu konuda Hz. Peygamber’in Kur’an’da yer alan bazı konular-
          da kendisinin bazı şeyleri dercettiğini söylüyor. Mustafa Öz-
          türk Hoca, Mekkî ayetlerde söz konusu olan barışa ve affa vur-
          gu yapan ayetler karşısında Medine döneminde nazil olan ve
                                                                    443
          müşriklerin ve Yahudilerin boynunun vurulmasını telkin eden
          şiddet içeren tüm ayetlerin, -güya- Hz. Peygamberin yaşadığı
          bu süreçte Yahudîlere ve müşriklere tepki olarak onun kendili-
          ğinden bir beşer olarak ifade ettiği kendi terennümleri olduğu-
          nu söylüyor. Bu bağlamda Hz. Peygamber’in Kalem sûresinde
          yer alan “zenim/piç” gibi bir ifadeyi Allah’ın söylemesinin mu-

          443  Tevbe:5 gibi ki ayet şöyledir: {مْهَومُْتِدَجَوَ  ُ ثيِّحَ نيِّ ِ كِِر ْ شَمْْلَا ْاوُلِتَْقَا َ فَ مُرحَْلَا رهُ ْ شَْلأَا  َ خَْلِسَنْا اَذَِإِ َ فَ
                                    ْ ُ ُ  َ َ  ْ َ َ  ُ  ُ  ُ ُ ُ  ُ ُ  َ
                                             ٍ
              َ نِِإِ مْهَُلِيِِّبَسُ ْاوُلِ َ خَ َ فَ  َ ةٍا َ كِزَلَا ْاو َ تِآوَ  َ ةٍ َ لاَصَلَا ْاومِاَقََأَوَ ْاوبِا َ تِ نِِإِ َ فَ دَصَرمِ  َ لِّ ُ كِ مْهَُلَ ْاوَدَعِْقَاوَ مْهَوَرصَحَاوَ مْهَوَُذِ ُ خَوَ  َ
                          َ
                                                      ُ ُ َ ْ ُ ُ ُ ْ َ ْ ُ
                            ُ َ
                                        ُ
                                    ُ
                                      َ
                ْ ُ
                                                   ْ ُ
                                              َ ْ َ
                   َ
                                 َ
              مْيِّ ِ حَرَّ رَّو ُ فَ َ غَ  � للّها
              ٌ  َ ٌ  َ
              “O haram aylar sona erince müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün, onları
              yakalayın, esir edin, geçebilecekleri bütün yolları ve geçitleri tutup kendilerini
              kontrol  altında  bulundurun.  Eğer  şirkten  vazgeçer,  namazı  kılar  ve  zekâtı
              verirlerse yollarını serbest bırakın. Şüphesiz Allah, çok bağışlayıcıdır, engin
              merhamet sahibidir.”
   253   254   255   256   257   258   259   260   261   262   263