Page 199 - islam
P. 199
174 Prof. Dr. Mustafa ERDEM
dışarıdan görünen şekline bakarak onun ahlakının iyi ya da
kötü olduğu hakkında verilecek hüküm her zaman isabetli
olmayabilir. Çünkü eylemin meydana gelmesini belirleyen et-
ken niyet, niyetin yeri de kalptir. Kalbin dilden daha önemli
bir konumda olması sebebiyle orada verilen kararlar sorum-
luluğu gerektirir. Dolayısıyla işlenen amellerin gerekçeleri bi-
linmediği için ahlak konusunda kişiyi yargılamak yanıltabilir.
İnsanın gerçek bir mümin olması için sadece Allah tarafından
indirilen Kur’an-ı Kerim’in hakikatlerine sağlam bir şekilde
inanması yeterli değildir. Ayrıca kişinin malıyla canıyla imanın
hizmetinde çalışması gerekir (Hucurât, 49/15). Kur’an-ı Ke-
rim, müminlerin Allah’a iman ve ibadet etmelerini emrettik-
ten sonra onlardan iyilik yapmalarını da istemiştir. Bu durum-
da din iman, ibadet ve ahlakın birlikte ve bütünlük içinde yer
aldığı bir kurumdur. Bu kurumda kul, Allah ile kul arasında bir
denge kurmaktadır. O, Allah’a kulluk görevini yerine getirir-
ken sosyal ilişkilerinde ahlaki esasları göz ardı etmemelidir.
Kur’an-ı Kerim’in felah ve selamete erenler diye nitelediği
müminler, en yüksek kemal mertebesine ulaşan ve böylece
nefislerinde hiçbir korku ve eksiklik kalmayanlardır. Nef-
sin bu doyuma ulaşmış hâli, günah esaretinden kurtulması,
bütün ahlaki zaaflardan ve noksanlardan uzak olması değil,
daha yüksek ahlaki kemal kazanması ve en yüksel ruhani
kuvvetle mücehhez olmasıdır. Kur’an-ı Kerim’in haber ver-
diği olgunluk ve erginlik, selamet ve felah yalnız ahirete ait
değil, dünya hayatında da kazanılması gerekli olan bir şeydir.
İnsanın ahirette bu mertebeyi kazanabilmesi, orada korktu-
ğundan emin, umduğuna erebilmesi için daha önce bu maka-
mı dünyada kazanması gerekir. Bundan dolayı İslam, dünyayı
ahiretin tarlası olarak kabul eder, insanın burada ektiklerini
ahirette biçeceğini hatırlatır.
Ahlak, bilgi ve fazilet bakımından sürekli yenilenmelidir. Bu-
nun için insan, öncelikle inanç sevgisi kazanmalı, fenalıktan