Page 40 - Mustafa Baş KUR’AN-I KERİM’İN MADDİ VARLIĞI
P. 40
MEAL ÇALIŞMALARI, KİTAP VE SUHUF KAVRAMLARI 39
konusuna girmedi. Benim bu konuyu hatırlatmam üzerine, “on
dördüncü surenin dördüncü ayetini düşünürsen anlarsın” dedi.
Yani “Biz her peygamberi vahyi güzelce açıklamaları için ken-
ِ
ِ
di toplumunun diliyle gönderdik” ayeti ِ نِاسَلِِبِ َلاَِّإِ ٍ لٍوسُرَّ نمِ انَْلِسُرََّأَ امِوَ
َ ُ َ َ َ ْ َ َ
ِ ِ ِ
مْهَُلَ نِيِّبَيِّلَ هِمِوَقَ.
ْ ُ َ � َ ُ ْ
Kendi araştırmalarım sonucunda şu kanaate vardım: San-
ki ulema bu konunun daha sonraki dönemlerde sağlıklı an-
laşılmayacağını düşünerek, bu konudaki bilgiler gelişmele-
ri görmezden gelmiş. Bence de doğru yapmışlar. Dolayısıyla
Kur’an’ın indiği dönemde herkesin sormaya bile gerek duyma-
yacağı kadar rahat anlaşılan bir kelime, bir harf, bir cümle daha
sonraları maksadına hizmet etmeyeceği düşüncesiyle ulema ta-
rafından ya göz ardı edildiği ya da İbn Abbas’ın rivayetlerinde
olduğu gibi değişik tevillerle, indiği dönemdeki anlamın dile
getirilmediği kanaati oluştu bende. Dini kuran Allah ve resulü
değil, müçtehitler. Allah ve Resulü (as); tabir caizse dinin çi-
mentosunu, dinin tuğlasını, dinin demirini göndermiş ve müç-
tehitler kendi kültürlerine, kendi çevrelerine, şartlarına uygun
bir din algısı, din anlayışı inşa etmişler. Hanefi usulcülerin bir
kuralı var. “Biz usul koyarız, usulümüze uygun ayet ya da hadis
varsa alırız, yoksa almayız” derler. Biz bunları vaktiyle “Adam-
lar ayeti usul için feda etmişler” diye eleştirirdik. Şimdi onların
büyük insanlar olduğunu daha iyi anlıyoruz. Gerçekten dinin
ruhunu anlayan insanlarmış. Gerçekten dini hangi toplumda,
hangi ölçülere göre anlayacaklarını veya anlatacaklarını iyi bil-
mişler. İyi bir usul koymuşlar diye düşünüyorum.
Geçen hafta katıldığım çalıştay da ifade ettim. Biz Kur’an
mealinde bazı yerleşik kabulleri sorgulacak mıyız? Mesela ِ� لِّصَ َ فَ
َ
ِ
رحَنْاوَ كَِبِرلَ şimdi erken dönem bir vahiydir. Yani kurbandan söz
َ
ْ
َ َ � َ