Page 429 - islam
P. 429
404 Prof. Dr. Mustafa ERDEM
rek karşısındakinden yanlışlarını düzeltmelerini bekler hâle
gelmiştir. Başka bir ifade ile Müslümanlar İslam’ın emir ve
yasaklarına uymaları gerektiği halde İslam’ı kendilerine uy-
durmuşlardır. Bu durumda dinin hikmet-i teşrii tecelli etme-
diği gibi birlik ve bütünlük oluşturma fonksiyonu da kendi-
liğinden ortadan kalkmıştır. Çünkü her Müslüman kendinin
uyguladığı dinin en doğru olduğunu söylerken başkalarını
dolaylı olarak yanlış veya eksiklikle itham etmiştir. Bu tür dinî
uygulamalara bakıldığında İslam inanç esaslarının özünü teş-
kil eden Allah ve ahiret inancı neredeyse bütünüyle Müslü-
man’ın hayatından çıkmıştır.
Müslümanların, Allah’ı zat ve sıfatları ile kendilerine özgü bir
varlık ve kudret olarak kabul etmeleri gerekirken, O’nun her
yerde hazır ve nazır olduğunu itiraf eder gizli ve açıkta olanı
bildiğine ve gördüğüne inanırken, günlük yaşantıda bunlar
sanki bütünüyle devre dışı kalmaktadır. Aynı şekilde İslam
inancına göre dünya hayatında yapılan ve yaşananlar, ahiret
hayatında insanlara takdir edilecek muameleyi belirlerken,
Müslümanlar nefsi zaafların etkisiyle sanki bütünüyle dün-
yaya yönelmekte ahireti hatırlarına bile getirmemektedir. Bu
durum Müslümanların ahlakını göreceli bir hâle, beraberinde
de Kur’an-ı Kerim’i onun hayatında etkisiz hâle getirmekte,
Hz. Peygamber’in tamamlamak için gönderildiği ahlaki gü-
zelliklerin Müslümanlar üzerindeki yansımasını yok etmek-
tedir. Bu tür görüntüler, oryantalistlerin Kur’an-ı Kerim ve
Sünnet üzerinde yapamadıkları tahribi, kapitalist sistemin
Müslümanları dünyevileştirerek intikam aldıkları hissiyatını
vermektedir.
İslam, aileyi bütünüyle dinî hayatın inanç, ibadet ve ahlak
hâline dönüştüğü bir kurum olarak görmektedir. Hem neslin
devamı hem de dinî ve kültürel devamlılığın sağlanması bakı-
mından Müslüman’ın hayatında aile çok özel bir yere sahiptir.
Bu hâliyle aile hem dinî hem de millî kimlik ve bekamız için
olmazsa olmaz kurumların başında yer almaktadır.