Page 29 - islam
P. 29
4 Prof. Dr. Mustafa ERDEM
lamıştır. Dinin fıtratla ilişkisi sebebiyle tarihin ilk dönemle-
rinden itibaren insanlar hep bu duygu ile beraber yaşamış ve
günümüze kadar bu duyguyu tatmin etmeye çalışmışlardır.
İslam bilginlerinin çoğu yukarıda mealini verdiğimiz ayette
geçen “fıtratullah” tabirini, Allah’ın insanlara gönderdiği tev-
hit dini olan İslam şeklinde yorumlamışlardır.
Hz. Âdem’den itibaren bütün insanlar, Allah’ın insanlara
önerdiği dinî emir ve yasakları anlayıp uygulayabilecek ve ha-
yatlarını bu istikamette düzenleyebilecek akli, bedenî ve ruhi
imkânlara sahip olarak yaratılmışlardır.
İnsan akıl ve inanma duygusu gibi özelliklerle diğer varlık-
lardan ayrılmıştır. O, akıl sayesinde yaratanı, ezelî ve ebedî
kudreti, yaratılanları tanımış, bu alanlarda fikir sahibi olmuş,
varlığın yaratılış sebeplerini araştırmış, Allah ve yaşanılan
çevre ile ilişkilerini belirleyerek düzenlemiştir.
İnsan hayatın boyunca yarınını, sonunu ve en son gideceği
yeri düşünür. Geçmişi hakkında merak sahibi olduğu kadar
geleceği hakkında da bilgi edinmeye çalışır. Bütün gizemlerin,
özellik ve güzellikleriyle yok olduğu için geçmişi geri getirmek
mümkün değildir. Bunun yanında gelecek de bir şekilde mazi
olmaya mahkûmdur. İnsanda bulunan ruh ise fıtratın gereği
daima var olmak, ebedîleşmek ister. Bu iki gizemli alan akıl ve
şuur sahibi insanı “Sen ne idin? Nereden geldin? Niçin geldin?
Nereye gideceksin?” sorularının cevabını bulmaya zorlar. Bu-
rada diğer canlılarda olmayan ve insanın yaratılışından gelen
inanma duygusu devreye girer. Bu duygu ile insan, Allah’a kul-
luk görevini yerine getirmek ister ve sorduğu sorulara ilişkin
cevapları akılla elde edemediğinden din ile bulmaya çalışır.
Akıl ile din arasında çok yakın ve ayrılmaz bir ilişki vardır.
Kur’an-ı Kerim bütünüyle akıl sahibi, buluğa ermiş kimseleri
muhatap almış, dini anlama ve uygulama konusunda onları
hep akıldan yararlanmaya davet etmiştir.