Page 84 - Hz_Nuh
P. 84

Hz. NUH  83



             bir peygamberlik görevi olmasını gerekli kılmıştır. Çünkü bu
             görev, sadece gönderildiği zamanın nesline ait değil, bütün
             insanlığa aittir. Bu risâlet zaman ve şartlar sonucu geçmişe
             göre daha donanımlı ve üstün bir konuma gelen insanlığa hi-
             tap etmektedir. Bu risâlette insanı diğer varlıklardan üstün kı-
             lan ve onları yönetme kabiliyeti kazandıran akıl ve idrak esas
                      242
             alınmıştır.   Bu  sebeple  Kur’an-ı  Kerim,  Hz.  Muhammed’in
             kendi yaşadığı zaman, coğrafya ve şartların dışına çıkarak, kı-
             yamete kadar devam edecek özelliklere sahip bulunmaktadır.
             Bundan dolayı Kur’an-ı Kerim, dünden bugüne Müslim, gayri-
             müslim bütün din adamları ve din bilimcileri tarafından, hem
             diğer peygamberlerin hem de Hz. Muhammed’in gösterdiği
             diğer  mucizelerle  karşılaştırıldığında  hepsinin  en  büyüğü
             olarak kabul edilmektedir. Her Peygamber’in mucizesi kendi
             yaşadığı zaman ile sınırlı olmasına karşılık, Hz. Peygamber’in
             insanlığa  emaneti  olan  Kur’an-ı  Kerim,  kıyamet  kopuncaya
             kadar devam etmesi bakımından da en büyük mucizedir. 243



             Diğer Dinlerde Mucize

             Mucize İslam’dan başka dinlerde de önemli bir yer tutar. İs-
             lam anlayışındaki mucize ve keramet ayrımı diğer dinlerde
             yer  almadığından,  mucize  kavramının  kapsamı  genişletile-
             rek, onlarda ilahi bir kuvvet tarafından ortaya konulan hari-
             kulade olaylar yanında dinî ve karizmatik bir şahsiyet tara-
             fından sergilenen fevkalade hadiseler de mucize kapsamında
             değerlendirilmiştir.

             Yahudilikte mucize, Tanrı’nın insanlar üzerindeki gücünü ve
             iradesini ortaya koymak için tarihe müdahalesi olarak anla-
             şılmıştır.




             242   Kutub, s. 9/345.
             243   Halil İbrahim Bulut, s. 30/350-352.
   79   80   81   82   83   84   85   86   87   88   89