Page 87 - islam
P. 87
62 Prof. Dr. Mustafa ERDEM
hayatımızın sonuna kadar muhtaç olduğumuz her nimeti, ya
doğrudan doğruya veya dolaylı olarak O ihsan etmiştir. Dünya
ve ahirette selametimizi sağlayan, bizi en doğru yola ileten de
O’dur. Bunun böyle olduğunu bilmek ve kabul etmek insani
ve ahlaki bir görevdir. Bu görev, Yüce Allah’ı tanımak ve O’na
kulluk etmekle yerine getirilir.
Yüce Allah’ı tanımak, O’nun hakkında inanılması gereken sı-
fatları bilmek, O’nu, şanına layık olmayan her türlü beşerî ve
noksan sıfatlardan, isnatlardan uzak tutmak, Yüce Allah’ın
emrettiği ve hoşnut olduğu şekilde ibadet ve kulluk etmek-
tir. Yüce Allah’ı sevmek, dinî kavram olarak “emri bi’l maruf,
nehy-i ani’l- münker” (iyiliği emretmek, kötülükten uzaklaş-
maktır) ile mümkündür. Bu hem dinî hem de ahlaki bir görev
ve sorumluluktur.
Hz. Peygamber, Davud’un (a.s.) Yüce Allah’a şöyle dua ettiğini
haber vermektedir: “Allah’ım, senden seni sevmeyi, seni seven
kişiyi sevmeyi, senin sevgine ulaştıran ameli isterim. Allah’ım,
senin sevgini bana kendimden, ailemden ve soğuk sudan daha
sevimli eyle.” (Tirmizî, Deavât, 72).
İnsanların Allah sevgisinin, bu konuda samimi olup olmadı-
ğının ölçüsü veya Allah’ın insanları sevmesinin şartı olarak
Kur’an-ı Kerim’de Hz. Peygamber’e itaat gösterilmiştir: “De
ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sev-
sin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve
esirgeyicidir.” (Âl-i İmrân, 3/31).
Akıl sahibi varlık olan insan, sahip olduğu imkânlar ile hem
fizik dünyasını hem de ruhi/manevi dünyasını huzur içerisin-
de yaşatmak ister. Fakat o aklın rehberliğinde çeşitli arayış
ve denemelerde bulunmasına rağmen aradığı huzur ortamını
temin edemez. Zira her iki alanın da aradığı huzur Allah’ı an-
mak, ona güvenmek ve ona teslim olmakla mümkündür. Çün-
kü insanı yaratan Allah, onun maddi ve manevi yönünü çok
iyi bildiği için onun aradığı huzur ve sükûnetin kaynağı ola-