Page 141 - islam
P. 141
116 Prof. Dr. Mustafa ERDEM
Allah’ın sevdiği kullarının ancak O’nun izniyle şefaat edebile-
ceğine işaret etmektedir. “… Onlar Allah rızasına ulaşmış olan-
lardan başkasına şefaat etmezler…” (Enbiyâ, 21/28) ayetine
göre ise kâfir ve münafıklar için hiçbir şekilde şefaatin söz
konusu olmayacağı belirtilmektedir. Hz. Peygamber ise bir
hadisi şeriflerinde, şefaatinin büyük günah işleyenler için ol-
duğunu haber vermiştir (Ebu Dâvûd, Sünnet, 21).
Kur’an-ı Kerim’de “Makam-ı Mahmûd” (övülen makam) (İsrâ,
17/79) olarak ifade edilen konum, “şefaat-ı uzma” yani en bü-
yük şefaat makamı olarak yorumlanmıştır. Hz. Peygamber’in
bu makamın sahibi olarak, kıyamet gününün o dehşetli anın-
da bütün inananlara şefaat edeceği belirtilmiştir. Bütün bun-
lara rağmen, her şeyden önce Müslümanlar, herhangi bir şe-
faat beklentisi içine girmeden, yapmakla yükümlü oldukları
dinî emir ve yasaklar konusundaki bireysel sorumluluklarını
yerine getirmeli, Allah’ın rızasını kazanmaya ve Hz. Peygam-
ber’in şefaatine layık olmaya çalışmalıdır.
A’râf
Cennet ve cehennemin arasında yüksekçe bir yerdir. Fetret
Dönemi denilen Hz. İsa ile Hz. Muhammed arasında geçen
zamanda veya daha başka zaman ve coğrafyalarda peygam-
ber mesajını almadan ölen insanların ya da ergenlik çağına
ermeden ölen müşrik çocuklarının ahirette kalacağı yer ola-
rak kabul edilir. A’râf’ı günah ve sevaplarının eşit olduğu ifa-
de edilen müminlerin cennete girmeden önce belli bir süre
bekletildiği ve sonrada cennete girmek üzere ayrıldıkları yer
olarak kabul edenler de olmuştur.
Kur’an-ı Kerim’de A’râf konusu şöyle geçmektedir: “İki taraf
(cennetliklerle cehennemlikler) arasında bir perde ve a’râf
üzerinde herkesi simalarından tanıyan adamlar vardır ki, bun-
lar henüz cennete giremedikleri hâlde (girmeyi) umarak, cen-
net ehline ‘selam size’ diye seslenirler. Gözleri cehennem ehli